Genel Cerrahi

Genel Cerrahi Uzmanları Hangi Hastalıklara Bakar?

Günümüzde ilerleyen teknolojik gelişmeler sayesinde genel cerrahi alanında eskiden olduğu gibi büyük kesiler ve ameliyattan sonra uzun iyileşme dönemleri görülmemektedir. Açık ve kapalı (laparoskopik cerrahi) olmak üzere genel cerrahi uzmanlarının kullandığı temelde iki ameliyat yöntemi bulunur. Açık ameliyatta cerrah, ilgili organ, doku, damar ve sinirleri görebilmek amacıyla geniş insizyonlar (kesiler) yapar. Kapalı cerrahide ise laparoskopik ve robotik minimal invaziv (büyük kesi gerektirmeyen) teknikler kullanılır. Hangi ameliyat türünün kişiye uygulanacağı ise hastalığın mevcut durumu ile ilgilidir. Genel cerrahi uzmanları genel olarak aşağıdaki hastalıkların tedavisinde görev alır;

  • Safra kesesi hastalıkları (safra kesesi taşları ve iltihabı)
  • Apandisit (appendiks vermiformisin iltihabı)
  • Adrenal bez (böbrek üstü bezi) hastalıkları
  • Meme kanseri ve tümörleri
  • Kolon ve rektum hastalıkları (kolon ve rektum kanserleri,hemoroid, ülseratif kolit, crohn hastalığı, divertikülit, bağırsak tıkanıklığı)
  • Gastroözefageal reflü, özefagus kanseri, mide kanseri ve mide küçültme ameliyatları, obezite cerrahisi (gastrik by-pass operasyonları)
  • Karaciğer hastalıkları (siroz, karaciğer kanseri, karaciğer iltihapları)
  • Göbek fıtığı, kasık fıtığı
  • Hipotiroidi, hipertiroidi, guatr, tiroit kanseri ve diğer tiroit hastalıkları
  • Varis (damar hastalıkları)
  • Dalak hastalıkları
  • Yara onarımı ve bakımı
1.Safra kesesi ameliyatları (kolesistektomi) nasıl yapılır?

Genel cerrahi uzmanlarımız safra kesesi taşları (kolelitiyazis), safra kanalı taşları (koledokolitiyazis), safra kesesi iltihabı (kolesistit), safra kesesinde yer alan polipler gibi hastalıkların tedavisinde kapalı; laparoskopik kolesistektomi (safra kesesinin çıkarılması) ameliyatını yüksek başarı oranları ile yapmaktadır.

Laparoskopik yöntemle yapılan ameliyat sonrasında hasta çok kısa süre içerisinde taburcu olabilir ve iyileşme zamanı çok daha kısa sürer.

Kanser hastalığı, hücrenin büyümesini düzenleyen genlerde meydana gelen mutasyon sonucu ortaya çıkar. Oluşan mutasyonlar hücrelerin kontrolsüz olarak bölünmesine ve sayılarının artmasına neden olur. Kontrol altına alınamayan meme kanseri, diğer sağlıklı meme dokusuna ve koltuk altında bulunan lenf bezlerine metastaz (yayılım) gösterebilir.

Meme kanseri belirtileri nelerdir?

Erken evre meme kanserleri, hasta kişide herhangi bir belirti vermeyebilir. Hatta %70 vakada meme tümörleri hasta tarafından hissedilmeyebilir ve sadece mamografide görünebilir. Ancak memede ele gelen ya da mamografide görülen her anormallik kanser öncülü bir tümör olmayabilir. Meme kanserinin en yaygın görülen belirtileri aşağıdaki gibidir;

  • Çevre dokudan farklı ve memede ele gelen yumru veya doku kalınlaşmalarının olması
  • Memede ağrı hissedilmesi
  • Göğüste hassasiyet ve kırmızı renkli alanların görülmesi
  • Göğsün bir kısmında ya da tamamında şişme
  • Anne sütü dışında meme başından süt gelmesi
  • Meme ucundan kanlı akıntıların gelmesi
  • Meme ucunun veya göğüsteki derinin soyulması
  • Memenin şekli veya boyutunda ani olan ve herhangi bir nedenle açıklanamayan değişiklikler
  • Koltun altında sertlik veya yumruların görülmesi

Meme kanseri teşhisi nasıl yapılır?

Hastanın yaşadığı belirtilerin meme kanserinden mi ya da iyi huylu bir meme rahatsızlığından mı kaynaklandığını anlamak için hekim, kapsamlı bir fizik muayene ile birlikte birtakım tanı testleri isteyebilir. Meme kanseri tanısında yardımcı olabilen tetkikler aşağıdaki gibidir;

  • Mamogram: Meme dokusunun ve parankimal yapıların en net görüldüğü radyolojik görüntüleme yöntemidir ve radyasyon dozu çok düşük olduğu için güvenlidir.Mamografi öncesi hastanın herhangi bir hazırlık yapması gerekmez ancak cihazın doğru görüntü alabilmesi için losyon, krem gibi kozmetik ürünlerinden kaçınılması gerekir. Memesinde silikon implant olan bir kadının mamografi çektirmesinde sakınca yoktur ancak elde edilen mamografi görüntülerinin ultrason ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.
  • Ultrason: Bu görüntüleme yönteminde ses dalgaları kullanılır ve gebeler için de güvenlidir. Hekim ultrasonda olası bir tümörün iyi ya da kötü huylu olup olmadığını ayırt eder.
  • Meme biyopsisi: Mamografi ve ultrason görüntüleri sonucu hekim tümörün yapısı ile ilgili net bir görüşe sahip olamazsa meme biyopsisi yapılmasını isteyebilir. Doktor, biyopsiyi bir iğne yardımıyla ya da meme dokusunu keserek alabilir. Ardından numune çıkarılır ve patoloji laboratuvarına detaylı inceleme için gönderilir.

Meme kanseri tedavisi nasıldır?

Meme kanserinin evresi, tümörün büyüklüğü, hastalığın ne kadar ilerlediği tedavinin yöntemi açısından oldukça önemlidir. Tedaviye başlamadan önce hekim, kanserin boyutunu, evre ve derecesini belirler ve hastaya seçenekleri sunar. Ülkemizde başarılı genel cerrahi uzmanları meme kanseri için tam kür (tam iyileşme) sağlayacak ameliyatlar gerçekleştirir. Bunun yanında kemoterapi, hedefe yönelik tedavi, radyasyon ve hormon tedavisi de kullanılabilir.

Meme kanseri aşağıdaki cerrahi ve diğer yöntemlerle tedavi edilir;

Hastanın yaşadığı belirtilerin meme kanserinden mi ya da iyi huylu bir meme rahatsızlığından mı kaynaklandığını anlamak için hekim, kapsamlı bir fizik muayene ile birlikte birtakım tanı testleri isteyebilir. Meme kanseri tanısında yardımcı olabilen tetkikler aşağıdaki gibidir;

  • Lumpektomi: Bu teknikte tümör ve çevresinde zarar gören dokular çıkarılır ve sağlam dokular bırakılır.
  • Mastektomi: Cerrah, kanserli memenin tamamını çıkarır. Bilateral (çift taraflı) mastektomide ise her iki meme de cerrahi olarak alınmaktadır.
  • Sentinel düğüm biyopsisi: Bu yöntemde cerrah, tümörün drene edildiği yani beslendiği birkaç adet lenf düğümünü çıkarır. Daha sonra lenf düğümleri patoloji laboratuvarına gönderilir ve sonuca göre kanserli dokuyu çıkarmak için ek cerrahi gerekebilir.
  • Aksiller lenf nodu diseksiyonu: yönteminde yukarıda anlatılan sentinel düğüm biyopsisi sonrasında patoloji laboratuvarı sonucuna göre malign bir tümör varsa bu kanserli doku aksiller lenf nodu diseksiyonu ile çıkarılır.
  • Kontralateral profilaktik mastektomi: Kanserli hücreler sadece bir meme dokusunda mevcut olsa da cerrah profilaktik olarak diğer memeyi de çıkarmayı tercih edebilir. Bu sayede meme kanseri geliştirme riski önemli ölçüde azalır.
  • Radyasyon tedavisi: Radyoterapi kanser hücrelerini hedef alır ve bu hücreleri öldürmek amacıyla meme dokusuna yüksek ölçüde, güçlü radyasyon ışınları gönderir.
  • Kemoterapi: Memede kanser hücrelerini yok etmek amacıyla kullanılan ilaç tedavilerinden biri olan kemoterapi, sıklıkla cerrahi ile birlikte kullanılır. Ameliyata almadan önce kemoterapi verilerek hastalığın durumunu kontrol altına almaya çalışılır. Bu şekilde yapılmasının temel amacı tümörü küçültmek ve daha sonra ameliyat gerekirse daha küçük dokuyu çıkarmaktır. Kemoterapi yönteminin istenmeyen birçok yan etkisi olduğu için tedaviye başlamadan önce hekim hastayı detaylı bir şekilde bilgilendirmektedir.
  • Hormon tedavisi: Meme kanseri bazı türleri hormonlara duyarlıdır ve bu durumlarda hekim, hormon tedavisi ile kanseri kontrol altına almaya çalışır. Sıklıkla östrojen ve progesteron hormonları meme kanseri tümörlerinin büyümesine uyarır. Hormon tedavisi yöntemi ile vücutta üretilen bu hormonlar ya da kanser hücrelerinin üzerinde hormona duyarlı reseptörler bloke edilir. Böylece kanserin büyümesi yavaşlar veya tamamen durur.


Mide kanseri sinsi ilerleyen ve belirtileri ortaya çıktığında ileri evrede tanısı konulan bir hastalıktır.

Belirtileri başka hastalıklarda da olabileceği için hastalar tarafından göz ardı edilmektedir.

En önemli nedenlerinden biri Helicobacter Pylori isimli bir bakteridir.

Tanıda yapılan gastroskopi sırasında şüpheli yerlerden örnek alınarak patolojik inceleme sonunda çoklukla tanı konur.

Yaygınlığını belirlemek ve tedavi seçeneğini tespit etmek için tomografi, MR ve PET gibi görüntüleme tekniklerinden faydalanılır.

Tedavide cerrahi yöntemler ile kemoterapi ve radyoterapi kullanılmaktadır. Uygun hastalarda cerrahi ilk seçenektir. Cerrahide midenin tamamı ile etrafındaki lenf düğümleri çıkarılır.



Karaciğer kanserleri karında şişkinlik, ciltte sararma, kaşıntı, sağ tarafta sırta vuran ağrı, kilo kaybı, iştahsızlık, ateş, geceleri terleme gibi bulgularla ortaya çıkar.

Tanı ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi(CT) ve manyetik rezonans(MR) ile konulabilir.

En etkili tedavi yöntemi cerrahidir. Diğer tedavi yöntemleri; kemoterapi, radyoterapi, tümörün yakılması(ablasyon) veya nükleer tıp tedavileridir.



Pankreas kanseri teşhis ve tedavisi zor bir kanser türüdür.

Daha çok 60 yaş üstü kişilerde görülmektedir.

İlk evrelerde belirti gözükmeyen, sinsi bir kanser türüdür.

Karnın üst bölgesinde bir rahatsızlık hissi ve iştahsızlık görülür.

Kan testleri, PET taraması, ultrasonogrofi, MR en aydınlatıcı tanı yöntemleridir.

Başka bölgelere yayılmadan teşhis edilmiş ise ve hastanın durumu uygunsa cerrahi müdahale birincil tedavi şeklidir.

Pankreas kanseri cerrahisinde kullanılan Whipple yöntemiyle, safra kesesi ve safra kanalının bir bölümü, pankreas yakınlarındaki lenf yolları, pankreasın baş ve gövde kısmı, ince bağırsağın duodenum bölümü ve midenin bir bölümü alınır. Teknik olarak zor bir yöntem olan Whipple ameliyatını bu alanda uzmanlaşmış cerrahlarımız başarıyla yapmaktadır.



En çok yaşam kaybına sebep olması ve dünyada her yıl yaklaşık bir milyon kişide tanısı konması nedeniyle çok önemli bir kanser türüdür.

Kadın erkek arasında görülme sıklığı açısından fark yoktur.

Kolorektal kanserlerin başlangıcı bağırsak içindeki polip adını verdiğimiz hücre büyümeleridir. Başlangıçta hiçbir belirti vermeyen polipler kanserleşmeye başladıkça;

• Kabızlık veya ishal şeklinde dışkılama değişiklikleri
• Kansızlık
• Dışkıdan kan gelmesi
• Karın ağrısı, iştahsızlık ve kilo kaybı, yakınmalarına sebep olurlar.

Tanıda;

• Kolonoskopi sırasında alınan örneklerin patolojik incelenmesi
• Kan testleri
• Dışkıda gizli kan tetkiki
• Bilgisayarlı tomogrofi(CT), ultrasonografi, manyetik rezonans (MR), PET taraması gibi yöntemler kullanılır.

Cerrrahi, kemoterapi ve radyoterapi en sık kullanılan tedavi yöntemleridir. Cerrahi tedavide laparoskopik ve robotik girişimler başarıyla uygulanmaktadır.
Uygun vakalarda kemoterapi ilaçları ve bazı hedefe yönelik ilaçlar kullanılmaktadır.

Tiroit Hastalıkları

Tiroidektomi adı verilen ameliyatta tiroitin tamamı ya da bir kısmı (lobektomi) çıkarılır. Tiroit kanseri, hipotiroidi, hipertiroidi, guatr gibi hastalıklarda tiroit bezinin ameliyatla alınması gerekebilir. Tiroit kanserinde, çevre dokulara yayılım varsa boyun bölgesindeki lenf bezleri de çıkarılır.
Tiroidektomiden önce ultrason görüntüleme tekniği ile hekim, hastalıklı alanı titiz bir şekilde inceler ve ameliyatın yöntemini belirler. Hasta, ameliyata en az sekiz saatlik bir açlıktan ve gerekli kan testleri yapıldıktan sonra alınır. Ses kısıklığı, boğaz ağrısı gibi komplikasyonlar oluşursa ameliyattan kısa bir süre içerisinde geriler. Tiroidektomiden sonra organ alındığı ve artık vücutta tiroit hormonları üretilemeyeceği için hekim, hormon replasman tedavisi uygular. Bu ilaçları hasta ömrünün sonuna kadar kullanmak zorundadır.


Radyoaktif iyot tedavisi (RAI) hangi durumlar için uygundur?

Tiroit kanserlerinde hasta ameliyattan önce ya da sonra radyoaktif iyot tedavisi alabilir. Ameliyattan önce RAI alması gereken hastalarda kanserli dokuların boyutu oldukça küçüktür ve hekim, RAI ile hastalığın gerileyebileceğini öngörebilir. Eğer tedavi ile kür sağlanamazsa hastaya tiroidektomi ameliyatı uygulanır. Ameliyattan sonra kanserli hücrelerin tekrar çoğalmaması ve bölgede tam kür sağlanabilmesi için de RAI tedavisi verilmektedir.

Obezite Cerrahisi ve Tüp Mide Ameliyatları

Son yıllarda dünya genelinde fast-food yaşam tarzının gelişmesiyle insanlarda obezite hastalığı yaygın olarak görülmektedir. Türk cerrahlar tarafından başarı oranı neredeyse %100’e yakın bariatrik cerrahiler yapılmaktadır. Obezite cerrahisi ve tüp mide ameliyatları hem kilo vermenize hem de kalp hastalıkları, hipertansiyon, hepatit, uyku apnesi, diyabet gibi sorunlardan kurtulmanıza yardımcı olur.

Aşağıdaki durumlarla karşı karşıyaysanız bariatrik cerrahi için doktorunuzdan bilgi alabilirsiniz;
• Vücut kitle indeksinin (BMI) 40 ve üzerinde olması
• Vücut kitle indeksinin 40 altında olması ve bununla beraber kişinin fazla kilodan dolayı yüksek tansiyon, ciddi derecede uyku apnesi yaşaması, kardiyovasküler hastalıklar gibi risk faktörlerinden bir ya da birkaçını taşıması
• Kişinin diyet ve egzersiz yardımıyla istenilen kiloya ulaşmakta güçlük çekmesi
Obezite cerrahisi morbid obez olan her hasta için uygun değildir. Hastanın ilk olarak psikolojisi ve tıbbi tahlilleri ameliyatın kararında oldukça önemlidir.

Obezite cerrahisinin türleri

Bütün bariatrik cerrahi türlerinin riskleri vardır. Ancak hekim, hastası için en uygun yöntemi detaylı bir fizik muayene ve kan tahlilleri ile birlikte birtakım tetkikler sonucunda belirler. En başarılı sonuçların alındığı ve ülkemizde yaygın olan gerçekleştirilen obezite cerrahileri aşağıdaki gibidir; Sleeve Gastrektomi (Tüp mide ameliyatı) Bu yöntemle midenin yaklaşık olarak %80 kadarı çıkarılır ve geride tüp benzeri uzun bir yapı kaldığı için metodun adı halk arasında tüp mide ameliyatı olarak bilinir. Ameliyattan sonra mide hacmi önemli ölçüde azaldığı için hastanın önceden yediği besin miktarı da azalır. Bu yöntemin bir diğer avantajı ise Ghrelin adı verilen iştah artırıcı hormonun azalmasını sağlamaktır. Hasta bu sayede daha az yiyecek ve hızlı bir şekilde kilo verecektir. Sleeve gastrektomi ameliyatlarında önemli kilo kayıpları sağlanır ve bağırsaklara herhangi bir işlem uygulanmaz. Diğer obezite cerrahilerine göre operasyondan sonra hastanede kalış süresi daha kısadır.

Gastrik By-Pass

Geri dönüşümü mümkün olmayan bu yöntem, hem dünyada hem de ülkemizde yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Cerrah, operasyonda midenin üst kısmını keser ve geriye kalan ceviz büyüklüğünde mideden herhangi bir sızıntı olmasın diye ameliyatın ikinci kısmında kesilen ince bağırsağın ilk bölümünden sonraki orta kısmı bu alana diker. Böylece yiyecekler küçük mideden sonra direkt olarak ince bağırsağın orta bölümüne geçer. Operasyonun riski azdır ve hastanın ameliyattan sonraki yeme kapasitesi de önemli derecede düşer.

Duodenal switch ile biliopankreatik diversiyon

Tüp mide ameliyatına benzer ancak bu yöntem iki aşamalıdır. Midenin %80’i çıkarılır. İkinci kısımda ise bağırsakların büyük kısmı atlanarak bağırsakların uç kısmının mideye en yakın olan duodenuma dikilmesi işlemi gerçekleştirilir. Hastanın yiyeceği besin miktarı sınırlandırılarak kilo vermesi sağlanır. Ancak bu yöntemin dezavantajı ise beslenme yetersizliklerinden kaynaklanan vitamin ve mineral eksiklikleridir. Obezite cerrahisi öncesinde ve sonrasında hastaların psikolojileri çok önemlidir ve mutlaka tıbbi yardım almaları gerekir. Operasyondan sonra aşırı yeme atakları olabileceği gibi, kişi ameliyat esnasında çektiği sıkıntıları göz önünde bulundurarak hiç yemeyebilir ve böylece anoreksiya nevrosa gibi sorunlarla karşılaşabilir. Bariatrik cerrahilerden sonra kilo kontrolünün devam edebilmesi için hastanın diyetine önem vermesi ve mutlaka yaşam tarzı değişikliğine gitmesi, obezite ve diyabet başta olmak üzere pek çok sağlık sorunlarından kurtulmasına yardımcı olur.