Endokrinoloji bölümü; vücutta endokrin bezler ( iç salgı bezleri ) tarafından üretilen hormonların fonksiyonlarını, eksikliğinde ya da fazla olması durumunda gelişen hastalıkları inceleyen tıp uzmanlığıdır. Hormonlar; kan şekerinin dengesi, büyüme, gelişme, ergenlik, vücut sıcaklığı, uyku ve stres gibi birçok fizyolojik aktiviteyi kontrol eder.
Endokrin sistem; endokrin bezler, sinir sisteminden gelen uyarılar ve kan dolaşımı ile birlikte çalışarak, bütün yaşamsal fonksiyonlara etki eder. Bu nedenle, bu üç sistemin sağlıklı ve koordineli bir şekilde çalışması önemlidir, oluşacak herhangi bir bozukluk bütün vücudu etkileyen önemli problemlere neden olabilir.
Hipofiz bezi, tiroit bezi, paratiroit bezi, adrenal (böbreküstü) bezler, pankreas, yumurtalık ve testisler tarafından üretilen hormonlar, iki hücre arasındaki iletişimi sağlayan kimyasal habercilerdir. Kan dolaşımı ile vücudun farklı bölgelerine seyahat eder, gittikleri dokudaki hücreleri farklı şekilde etkilerler.
Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları arasında en sık rastlanan hastalıktır. Pankreas bezinden salgılanan insülin hormonunun yapımındaki yetersizlikler ya da kan dolaşımındaki insülinin etkin bir şekilde kullanılamamasından dolayı gelişen, kronik bir hastalıktır.
Tedavi edilmezse; ketoasidoz, görme kaybı, böbrek yetmezliği ve sinirlerde oluşan hasarlara ( nöropatilere ) yol açabilir.
Diyabet tanısı, ağız kuruluğu, çok su içme, normalden fazla yemek yeme ve sık idrara çıkma gibi belirtiler ile gelen hastalarda istenen kan testlerinde, açlıkta ölçülen kan şekerinin 126 mg/dl üzerinde olması ile konulabilir.
Tedavide ağızdan alınan tabletler ya da cilt altına uygulanan insülin iğneleri kullanılmaktadır. Bununla birlikte diyetisyen desteği ile hazırlanan beslenme diyeti titizlikle uygulanmalıdır.
Tiroit bezinin; normalden fazla çalışması ile kandaki tiroit hormon seviyesi artar (hipertiroidi), daha az çalışması ile de kanda tiroit hormon seviyesi normalin altına iner (hipotiroidi).
Boyunda bir papyon şeklinde bulunan tiroit bezi, dışarıdan gıdalar ile birlikte alınan iyottan tiroit hormonlarını üretir. Tiroit hormonları; metabolizma hızı, kan basıncı, vücut sıcaklığı, kalp hızı gibi çeşitli vücut fonksiyonlarına etki eder.
Tiroid hastalıklarının tanısında ilk olarak, tiroit bezinin büyüklüğü ve üzerinde nodül varlığının tespiti için uzman tarafından elle muayene (palpasyon) yapılır. Daha sonra kandaki tiroit hormon seviyelerini görebilmek için kan testinde T3, T4 ve TSH düzeylerine bakılır. Ultrasonografi ile tiroit bezinin yapısı, anormallikler, guatr hastalığı veya nodüller saptanmaya çalışılır. Tiroit sintigrafisi ise tiroit nodüllerini değerlendirmek için damar yoluyla düşük dozlarda radyoaktif madde verilerek yapılan görüntüleme yöntemidir. Bu nodüllerden patoloji incelemeleri için doku örneği alınması da ince iğne aspirasyon biyopsisi ile, boyundan ince bir iğne ile nodül içerisine girilerek yapılmaktadır.
Hipofiz bezi; büyüme hormonu, prolaktin, tiroit hormonunu kontrol eden TSH, kandaki kortizol seviyesini kontrol eden ACTH ve üreme sisteminde etkili LH salınımını yapan beynin alt kısmında bulunan endokrin organımızdır. Bu hormonların fazlalığı ve eksikliğinde farklı türde hastalıklar oluşur. Hipofiz hormonlarının eksikliği sıklıkla hipofiz bezi içerisindeki adenomlardan (iyi huylu tümör) kaynaklanır. Cerrahi ya da radyoterapi ile tedavi edilebilir.
Hipofiz bezi tümörleri, baş ağrısı, halsizlik ve görme bozuklukları (hipofiz bezindeki kitlenin göz sinirine bası yapması ile gözün görme alanı küçülür) ile kendini gösteren her 5 kişiden 1’inde bulunan iyi huylu tümörlerdir. Süt salgısındaki artma ya da azalmalar, akromegali, Cushing sendromu ve adet düzensizliklerine neden olabilirler. Tanıda MR ve bilgisayarlı tomografi gibi ileri görüntüleme yöntemleri kullanılır. Tümörler; ilaç tedavisi, cerrahi ile tümörün çıkartılması, cerrahi ile çıkartılamayan tümörler için radyoterapi veya gamma knife yani radyocerrahi ile tedavi edilebilir.
Dünyadaki en sık 2. Ölüm nedeni obezitedir. Günlük besinlerle alınan enerjinin (kalorinin), harcanan kaloriden fazla olması ve harcanmayan fazla kalorinin vücutta yağ olarak depo edilmesi sonucu gelişir. Obezite sadece kozmetik bir sorun değildir. Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, kısırlık ve kanser gibi birçok hastalığın riskini de arttırmaktadır.
Obezite; gereğinden fazla besin alımı, hareketsiz yaşam, psikolojik problemler, Cushing sendromu, hipotiroidi ve diyabet gibi metabolik ve hormonal bozukluklar ya da kalıtımsal faktörlere (genetik yapı) bağlı olarak gelişebilir.
Obezite tanısında vücut kitle indeksinin 25 kg/ m²’nin üzerinde olması, bel ve kalça çevresi ölçümleri kullanılmaktadır.
Obezite tedavisi çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Sağlıklı beslenme, fiziksel aktivitenin arttırılması, yaşam tarzının değiştirilmesi, uzman doktor denetimindeki ilaç tedavisi ve cerrahi ile tedavi edilmektedir.